
Onun en iyi arkadaşı yoktu. Sadece yardımcı elemanlar vardı ki onlara da arkadaş denemezdi. Genellikle yalnız kalıyor, hal böyle olunca da düşmanlardan çok kendiyle savaşıyordu. Bir gün yine kendiyle münakaşa ederken dinlenme zamanının geldiğine karar verdi. Bulduğu ilk oyuğa girip ateş yakmaya çalıştı ve her zamanki gibi başarılı oldu. Çantasından çıkarttığı tulumu özensizce yere bıraktı. Ateş kuvvetini artırdıkça etrafa yaydığı turuncu çıtırtılar da cesaretleniyor, Lara’nın dikkatini dağıtmasına yardımcı oluyordu.
Çabucak yaktığı ateş, aniden bastıran yağmurla boğazını yakan keskin bir kokuya dönüşmüştü. Soluduğu hava ciğerlerine kahverengi kokular gönderiyor, bu da orada bulunma amacını unutmamasını sağlıyordu. Geçmişe dair duyduğu acıları ve kalbinde sönmesine izin vermediği küçük heyecanları bastırmaya çalışırken, ertesi günün planlarını da yapmaya çalışıyordu. Halbuki önceki gün yaptığı planlarla bugün yaşadıkları da örtüşmemişti . Tükettiği her gün beklediğinden daha farklı geçiyor, bazen kendini, pislettiği umut havuzunda boğuluyormuş gibi hissediyordu. Bunun gibi anlarda elinden tutacak birilerini arıyor ama her defasında derin bir hayal kırıklığının içine yuvarlanıyordu.
Dağınık saçlarını topladıktan sonra sol omzundaki yarayı yavaşça kontrol etti. İyileşmiş olduğunu umduğundan biraz kontrolsüzce yaklaşıp omzunu acıtınca dudağını büktü ister istemez.
Bluzunu düzeltirken daha sakin davranmalıyım diye düşündü.
Yaşamak istiyorsa, sakin olması gerekiyordu.