Doğru dürüst bir şeyler yazmayalı, içimizi dökmeyeli uzun zaman oldu. Hoş, daha bir kaç hafta önce yazmıştım ama bu süre bile bana çok uzun geliyor. Tıkanıklık mı dersiniz yoksa keyifsizlik mi bilemiyorum ama yazmak gelmiyordu içimden. Taa ki technolabs’da şu haberi okuyana kadar…
Mobil hayat diyoruz, taşınabilir mucizelerden bahsediyoruz. Kalbimizi hızlandıran, bizi heyecanlandıran, önceleri filmlerde bile zor gördüğümüz teknolojilere çok yaklaştığımızı farkediyoruz. Bilinmeze doğru gidiyoruz belki de ama bilinmezden ilk defa korkmuyoruz. Yoksa korkmaya vakit mi bulamıyoruz ?
Son bir kaç yılda gerek tasarım, gerek hız, gerekse de pazarlama açısından inanılmaz bir ivme kazanan ve sürekli artış sergileyen cep telefonları çoktandır hayatımızın vazgeçilmezleri arasına girmiş durumda. Onlarsız evden çıkamıyoruz, olur da bir gün evde unutursak ‘eyvah!’ diyoruz sanki bir yakınımıza bir şey olmuş ya da ne bileyim felaket günleri yaklaşmış gibi…
Bundan on yıl öncesine, iki satırlık Ericssonlardan bir kaç yıl sonrasına dönecek olursak, o günlerden bu zamanlara bakmaya çalışırsak acaba bu sefer tahmin edebilir miyiz şu an yaşadıklarımızı ? Farkında olmadığımız acı gerçekleri görebilir miyiz ? Gerçi görebilsek neye yarar ki tren kalkalı uzun zaman olmuş, dönmez bir daha durdurasın…
Otobüslerde dikkat edin, hayır hayır başkalarına değil, kendinize dikkat edin. ‘Akıllı’ sıfatıyla tanımladığımız yüksek işlemci gücüne sahip modern cep telefonlarından birisine sahipseniz siz de kendinizi otobüsün birinde kafanızı gerçekten meşgul etmesi gereken şeyleri değil de falanca oyunun dördüncü bölümünü nasıl geçeceğinizi düşünürken bulabilirsiniz. Öyle ki bu durum zamanın zor geçtiği sıkıcı otobüslerden pek ala eğlenceli arkadaş toplantılarına kadar gelmiş durumda. Günümüzde dokunmatik ekranlar sıcak bir sohbet ortamını baltalayabilecek seviyeye geldi. Çünkü bizler yaşadığımız ‘anları’ kendi belleğimize değil, telefon belleklerine kaydetmeye başladık. Yapay sohbetlerin kaynağı biraz da burası aslında. Belki artan unutkanlıklar bile bu yüzdendir. Unuttuğumuzu düşündüğümüz şeyi belleğimize kaydetmiyoruz ki daha sonra tekrar çağıralım !
Aslında sizleri haberde bahsedilen ‘anın tadını çıkaramama’ durumuna çekmeye çalışıyorum. Konserlerde sahneyi fotoğraflama telaşından sanatçıyı dinlemediğimizin farkına varabilsek diyorum. Şikayetçi olmayanlara lafım yok ama şikayet etmeye bile vakit bulamayanlara söylemeye çalışıyorum.
Akıllı cihazlar, tabletler, televizyonlar, sesli kontroller ve daha nicesi… 10 sene önce, 2030’da anca gelir dediğimiz teknolojilerin tamamını bugün kullanıyoruz. Belki de o yüzdendir bu sarhoşluk hali. O yüzdendir aynı masada oturduğumuz arkadaşımızın yüzüne bile bakmadan sohbet etme çabası.
Korkmaya vakit bulamıyoruz demiştim. Google Play’e güncelleme gelmiş, yapayım vakit bulursam devam edeceğim (!)
10 gün kadar önce yetmişli yaşlarda bir amcanın “evlat şunun kilidini açıverir misin” diye uzattığı basit bir nokianın tuş kilidini açarken amca; “baba aradığımızda bulalım seni diye koydular cebime, sadece onlar aradığında buluyor beni, ben onları arayamıyorum, asıl ben onları aradığımda bulmam gerekmez mi” diye devam eden kısa ama manidar cümlelerini işittim.. Ben 25 yaşındayım amca en az 3 katım yaşa sahip.. Benden daha sağlıklı, daha düzgün konuşuyor ve daha sağlıklı düşünüyor.. Ben o yaşa geldiğimde nasıl olacağım sorusunu soramadım, o yaşa gelebilecek miyim diye sordum kendime.. Tuşlar kilitli bey amca, çünkü sadece biz aradığımızda bulalım seni, sen arayama bizi, bulama.. Tuşlar kilitli bey amca..
Güzel yorumunuz için teşekkür ederim 🙂